27 Mart 2024 Çarşamba

Ukrayna -Rus Savaşı Ve Rum Patrikhanesi İlişkileri-Yılmaz Parlar

  

Ukrayna -Rus Savaşı Ve Rum Patrikhanesi İlişkileri

Başkanlığını Y.Müh.Mim. Zehra Bilge Eray’ın yaptığı Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Şubesi Kiev' de yaşayan Doğu Avrupa Uzmanı gazeteci yazar Deniz Berktay’ın konferansına ev sahipliği yaptı.



 26 mart 2024 Salı günü gerçekleşen hiperaktif söyleşiye Diplomatlar, Akademisyenler, Kıbrıs gazileri, üyeler katıldılar.

 Zehra Bilge Eray’ın açılış konuşmasında Patrikhane konusunun bizler için neden önemli olduğunu, bu konunun Ukrayna savaşı ile alakasını Deniz Berktay’ın anlatacağını belirtdi.

 Deniz Berktay Ukrayna -Rus Savaşı Ve Rum Patrikhanesi İlişkileri konusuna girmeden önce geniş bir Hıristiyanlık ufuk turu attırdı.



 Deniz Berktay’ın konuşmaların özetinde;

Ukrayna-Rusya savaşı ve Rum Patrikhanesi ilişkileri hakkında son zamanlarda gelişmeler yaşandı. Ukrayna, Rusya ile olan gerilimin artmasıyla birlikte, Rum Patrikhanesi ile ilişkilerini güçlendirmeye yönelik adımlar atıyor.

Ukrayna-Rusya savaşı, 2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi ile başlamıştı. Ardından Rusya, Doğu Ukrayna'da ayrılıkçı grupları desteklemeye başladı. Bu durum, Ukrayna ile Rusya arasındaki ilişkilerin gerilmesine ve savaşın çıkmasına neden oldu.

 Bu süreçte Rum Patrikhanesi de adımlar atmaya başladı. Rum Ortodoks Kilisesi'nin en önemli lideri olan , Fener Rum Patrikhanesi patriği Dimitri Bartholomeos Ukrayna'nın bağımsız bir Ortodoks Kilisesi kurma taleplerine destek verdi. Rus Ortodoks Kilisesi, Ukrayna'nın bağımsız bir kiliseye sahip olmasına karşı çıktı ve bu durum Rusya-Ukrayna ilişkilerinde gerilimin artmasına neden oldu.

Ancak geçtiğimiz yıl, Rum Patrikhanesi tarafından Ukrayna'da bağımsız bir kilisenin kurulmasına ilişkin karar alındı. Bu karar, Ukrayna'nın bağımsızlık mücadelesine destek oldu ve ayrıca Ukrayna-Rusya ilişkilerinde de önemli bir dönüm noktası oldu.

 Son olarak, Ukrayna-Rusya savaşı devam ederken, Rum Patrikhanesi'nin Ukrayna'ya olan desteği artmış durumda. , Fener Rum Patrikhanesi patriği Dimitri Bartholomeos Ukrayna halkının yanında olduğunu defalarca ifade etti ve Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediğini belirtti.



Patrikhanesi'nin bu iki ülke için ne anlama geldiğine ve nasıl bir etkisi olduğuna odaklandığımızda;

Öncelikle, Rusya açısından Fener Patrikhanesi'nin önemi oldukça büyüktür. Rus Ortodoks Kilisesi, Ortodoksluğun en büyük pazarlarının biri olarak kabul edilen Rusya'da büyük bir etkiye sahip olan bir kurumdur. Fener Patriği'nin Rus Ortodoks Kilisesi lideri olarak tanınması, Rusya'da dini ve siyasi etkileri dolayısıyla büyük bir dış politika aracı haline gelmiştir. Özellikle, Rusya'nın Ukrayna'daki etkisi ve Ortodoks Kilisesi'nin bölünmesi gibi konularda, Fener Patrikhanesi'nin yaptığı açıklamalar ve aldığı kararlar büyük tartışmalara yol açmıştır.

 Ukrayna açısından da Fener Patrikhanesi'nin önemi göz ardı edilemez. Ukrayna, tarihsel olarak Rus Ortodoksluğu'nun önemli bir merkezi olarak kabul edilmektedir. Ancak, son yıllarda yaşanan siyasi ve dini gelişmeler, Fener Patrikhanesi'nin Ukrayna'da daha da büyük bir önem kazanmasına neden olmuştur.

 Ukrayna, Rusya ile olan ilişkilerinde giderek daha fazla bağımsızlık arayışında olduğundan, Fener Patrikhanesi'nin bu süreçte oynadığı rol büyük bir anlam taşımaktadır. Ukrayna'daki Ortodoks Kilisesi'nin bağımsızlığını ilan etmesi ve Fener Patrikhanesi'nin bunu tanıması, Ukrayna'da büyük bir dini ve siyasi dönüşümün başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

 Fener Patrikhanesi'nin Rusya ve Ukrayna açısından büyük bir önemi vardır. Rusya'da Rus Ortodoks Kilisesi'yle olan ilişkisi ve dini-siyasi etkileri, Fener Patrikhanesi'ni Rusya'da önemli bir dış politika aracı haline getirmektedir. Ukrayna'da ise Fener Patrikhanesi'nin Ukrayna Ortodoks Kilisesi bağımsızlık sürecindeki rolü ve tanıması, ülkenin dini ve siyasi dönüşümünde etkin bir rol oynamaktadır.



ABD’nin Türkiye Fener Rum Patrikhanesi Ekümenik statüsünü tanımalı baskısına göz atalım

 Ekümenik ne demek ;

Ekümenik, Fransızca kökenli bir kelime olup "evrensel birleşme" anlamına gelir. Ekümeniklik ise bu evrensel birleşmeyi ifade eder. Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik olup olmadığı tartışmalıdır. Türkiye'deki hükümet yetkilileri ve dini kurumlar, Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik olmadığını ve sadece dini bir kurum olarak kabul edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Lozan Antlaşması ve yargı kararları da bu görüşü desteklemektedir. Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik olup olmadığına ilişkin tartışmalar devam etmektedir.

Ekümeniklik tartışması ise Türkiye'de ilk kez 1517 yılında Yavuz Selim'in Mısır'ı fethettiğinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde İskenderiye ve Antakya patrikhaneleri İstanbul'daki Rum Patrikhanesi'ne bağlanmış ve patriği de "ekümenik" (cihan patriği) ilan etmiştir. Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik olup olmadığı ise tartışmalı bir konudur. Fener Patrikhanesi Ortodoks dünyasında birinci olarak kabul edilse de diğer kiliseler tarafından gerçek liderlik kabul edilmemektedir.

 Bu konuda ABD'nin politikaları ve baskıları da rol oynamaktadır. Türkiye ise Fener Patrikhanesi'ni Türkiye’daki Rum Ortodoks cemaatinin dini kurumu olarak kabul etmektedir ve ekümenik yetkilere sahip olmasını istememektedir.

 Bu durum Fener Patrikhanesi'nin özellikle Moskova Patrikhanesi ile çatışmasına sebep olmuştur. Ekümenik olarak tanınması durumunda Fener Patriği ve diğer rahiplerin Türk yurttaşı olma şartının kalkması, Türkiye'nin denetleyemeyeceği bir devlet içinde devletin oluşmasına neden olabilir.



Patrikhanesi'ni Ekümenlik Statüsüne Kabul Etme: Avantajlar ve Dezavantajlar Göreceli görüşlere Bakalım;

 Türkiye'nin Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenlik statüsünü tanıma konusundaki süregelen tartışmaları, hem iç politika hem de uluslararası ilişkiler açısından önemli bir konu olarak öne çıkıyor. Bu tartışma, Patrikhanenin dünya genelindeki Ortodoks Hristiyanlarının liderliği üzerindeki etkisini ve Türkiye'nin dini azınlıklarla ilişkilerini şekillendiriyor. 

Avantajları Savunanlar;

Uluslararası İtibarın Artması: Ekümenlik statüsünün kabul edilmesi, Türkiye'nin dini özgürlükler ve azınlık hakları konusundaki taahhütlerini güçlendirebilir. Bu durum, Türkiye'nin uluslararası alanda itibarını artırabilir ve ülkeyi demokratikleşme ve insan hakları alanında daha olumlu bir şekilde konumlandırabilir.

Dinler Arası Diyalogun Teşviki: Ekümenlik statüsünün kabul edilmesi, Türkiye'nin dinler arası diyalog ve hoşgörüyü teşvik etme çabalarını destekleyebilir. Bu durum, ülkenin farklı dini topluluklar arasında barış ve işbirliğini teşvik etmesine yardımcı olabilir.

Tarihî Mirasın Korunması: Fener Rum Patrikhanesi, İstanbul'un tarihî ve kültürel mirasının önemli bir parçasıdır. Ekümenlik statüsünün kabul edilmesi, Patrikhanenin tarihî ve kültürel önemini vurgulayabilir ve bu mirasın korunmasına yönelik çabaları güçlendirebilir.

Dezavantajları savunanlar

İç Politikadaki Tartışmalar: Türkiye'de Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenlik statüsüne ilişkin tartışmalar, iç politikada gerilimlere neden olabilir. Bu durum, milliyetçi ve dini muhafazakâr kesimler arasında gerginliklere yol açabilir ve toplumsal kutuplaşmayı artırabilir.

Dini Azınlıklara Yönelik Baskılar: Ekümenlik statüsünün kabul edilmesi, dini azınlıklara yönelik baskıları azaltmaya yönelik olumlu adımlar atmış olsa da, pratikte bu durumun uygulanması zor olabilir. Bazı çevrelerde, bu statünün kabul edilmesi dini azınlıklara yönelik ayrımcılığı artırabilir.

Uluslararası İlişkilerdeki Dinamikler: Türkiye'nin Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenlik statüsünü kabul etme kararı, uluslararası ilişkilerde karmaşık dinamiklere yol açabilir. Bazı ülkeler bu adımı olumlu karşılarken, diğerleri bu durumu eleştirebilir veya istismar edebilir.

Türkiye'nin Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenlik statüsünü kabul etme konusundaki tartışmalar, iç politika ve uluslararası ilişkiler açısından önemli bir konuyu gündeme getiriyor. Bu adımın avantajları, ülkenin uluslararası itibarını artırması ve dini azınlıklara yönelik taahhütlerini güçlendirmesiyle ilgili olabilir. Ancak, bu adımın dezavantajları da iç politikadaki gerilimleri artırabilir ve dini azınlıklara yönelik baskıları azaltmada pratik zorluklarla karşılaşılabilir.

Fatih Kaymakamlığı, Fener Rum Patrikhanesi patriği Dimitri Bartholomeos ve patrikhanenin zaman zaman "ekümenik" kavramınına noktayı koydu.

Fatih Kaymakamlığı, Fener Rum Patrikhanesi patriği Dimitri Bartholomeos ve patrikhanenin zaman zaman "ekümenik" kavramını kullanmasının ardından açıklama yapma ihtiyacı duyduğunu belirtti.

Açıklamada;

Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Türk ve Rum ahalinin mübadelesine dair mukavelede patrikhanenin durumu ve statüsü ile ilgili bir hüküm bulunmadığı ifade edildi. Lozan Antlaşması'nda da patrikhane ile ilgili bir hükme yer verilmediği belirtilerek, patrikhanenin sadece dini yetkileri olduğu ve siyasi faaliyetinin bulunmadığı vurgulandı.

 Ayrıca, patrikhanenin ekümenik olduğu iddiasının hukuki bir dayanağı olmadığı ifade edildi. Lozan Anlaşması ve yargı kararlarına dayanarak Fener Rum Patrikhanesi'nin dini bir kuruluş olduğu ve ekümenik sıfatının bulunmadığı vurgulandı.

 yilmazparlar@yahoo.com

16 Mart 2024 Cumartesi

İTO Mart 2024 meclis Toplantısı-Yılmaz Parlar

  

İTO Mart 2024 meclis Toplantısı

İTO Başkanı Şekib Avdagiç'ten Dezenflasyon Programı ve Ekonomik Durum Değerlendirmesi

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın katılımıyla gerçekleşen İTO'nun Mart ayı Meclis toplantısında konuşan Şekib Avdagiç, Türkiye'nin enflasyonla mücadelesinde tarihi bir dönemeçten geçtiğini vurguladı.


İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Türkiye'nin uyguladığı dezenflasyon programına olan inancın artacağını belirtti. Ayrıca, Türkiye'nin turizm geliriyle birlikte yeniden cari fazla verme potansiyeline sahip olduğunu öngördü.



Avdagiç, yabancı yatırımcının dezenflasyon programına güveninin artacağını ve kredi derecelendirme kuruluşlarının not artışlarının beklenebileceğini ifade etti.

Avdagiç, Türkiye'nin kredi notunun artmasıyla birlikte ekonomide olumlu bir seyir izlendiğini ve enflasyonla mücadelede kararlılıkla devam edilmesi gerektiğini belirtti.

İç talep ve dış ticaret dengesinde olumlu gelişmelerin yaşandığını dile getiren Avdagiç, cari açıktaki düşüş eğiliminin devam edeceğini ve turizm geliriyle birlikte Türkiye'nin cari fazla vermeye yönelebileceğini öngördü.

 (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, ekonomi yönetimi ve merkez bankası tarafından uygulanan dezenflasyonist politikaların üretim ve ihracat tarafında baskı oluşturduğunu ve fedakarlıklar gerektirdiğini belirtti. Ancak, Avdagiç, bu fedakarlıklara katlanmamanın enflasyonun düşürülmesini zorlaştıracağını ve enflasyonla mücadelede tüm kesimlerin üzerine düşeni yapması gerektiğini söyledi. Türkiye'nin daha önce yüksek bir enflasyonu düşüşe geçirebildiğini ve bugünkü yüksek enflasyonun da iki yıl içinde tek haneli seviyelere indirilebileceğine inandığını vurguladı.

Avdagiç, iç talebin yanı sıra dış ticaret dengesinde de olumlu bir tablo olduğunu ifade etti. İhracatın ilk iki ayda %8,5 artarken, ithalatın %15,5 daraldığını belirtti. Bu durumun 2024 yılının ilk iki aylık dış ticaret açığının %50 düşüşle 13 milyar dolara gerilemesine neden olduğunu söyledi. 12 aylık ihracat rakamının ise %1,6 artarak 260 milyar dolara ulaştığını belirtti. Avdagiç, bu rakamların cari açıktaki düşüş trendinin süreceğine işaret ettiğini kaydetti.

Ayrıca Avdagiç, 2023 kasımında 50 milyar dolar sınırının altına düşen ve aralıkta 45 milyar dolara gerileyen 12 aylık cari açığın önümüzdeki aylarda 40 milyar doların altına inmesini beklediklerini vurguladı. Bu durumun döviz talebini düşüreceğini ve dış kırılganlıkların azalmasına yol açacağını ifade etti. Yaz aylarıyla birlikte turizm gelirleriyle birlikte Türkiye'nin yeniden cari fazla vermeye başlayacağını öngördüklerini belirtti.

İTO Başkanı Avdağiç Türk Milletinin İstiklal Destanı, 18 mart Çanakkale Çanakkale ZaferiYıldönümü Hakkında da duyguları tetikledi.



18 Mart 1915: Unutulmaz Bir Direnişin ve Bağımsızlığın Sembolü

Hatırlıyalım ;

Çanakkale Savaşı, Türk milletinin tarihine altın harflerle yazılmış bir destanın adıdır. 18 Mart 1915'te başlayan bu destansı mücadele, Türk ulusunun vatan sevgisi, cesareti ve direnişinin en somut örneğidir.

Birinci Dünya Savaşı sırasında, İtilaf Devletleri'nin Çanakkale Boğazı'nı geçerek İstanbul'u ele geçirme planlarına karşı Türk milleti, büyük bir mücadele vermiştir. Düşmanın karşısında, her yaştan, her meslekten ve her inançtan insan, birlik olmuş ve vatan topraklarını korumak için canını ortaya koymuştur.

Çanakkale Savaşı, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda ulusal bir direnişin ve milli bir uyanışın simgesidir. Türk milleti, topyekûn bir şekilde verdiği mücadeleyle, düşmanı denizden ve karadan püskürtmeyi başarmıştır. Bu zafer, Türk ulusunun bağımsızlık ve özgürlük tutkusunun bir ifadesidir.

Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünde, Türk milleti olarak bu büyük zaferi gururla anıyoruz. Şehitlerimizi ve gazilerimizi minnetle yad ediyor, onların emaneti olan bu toprakları sonsuza kadar korumaya ant içiyoruz. Çanakkale ruhu, Türk milletinin kalbinde daima yaşayacak ve gelecek nesillere ilham olmaya devam edecektir.



Avdagiç, konuşmasında İçişleri Bakanlığı’na yönelik olarak İTO’nun meslek komitelerinden ve üyelerinden ulaşan 5 temel konuya da dikkati çekti. Avdagiç, şunları söyledi: “Biliyorsunuz, ulaşım en çok tüccarı ilgilendiren konu. Biz, İTO olarak, Ulaşım Koordinasyon Merkezi UKOME’de asli üye olarak temsil edilmenin çok önemli olduğuna inanıyoruz. 



İkincisi, Okul Servis Araçları Yönetmeliği’nde yetkinin tek bakanlıkta toplanması gerektiğinin altını çiziyoruz. Böylesine hassas bir konuda çok başlılık önlenmeli. Aynı şekilde okul taşıtları ile personel servis araçlarının birlikte değerlendirilmesi ve okul servis aracı yaşlarının personel servis araçlarınınki ile aynı olması hususunun dikkate alınmasını talep ediyoruz. Dördüncü olarak, kiralama yöntemi ile çalınan araçların 'emniyeti suistimal' suçundan değil 'organize suç/nitelikli dolandırıcılık' kapsamında değerlendirilerek KABİS ile entegre bir 'kara liste' oluşturulmasına ilişkin Bakanlıkça yürütülen çalışmaların ivedilikle sonuçlandırılmasını bekliyoruz. Öte yandan üyelerimiz AB’ye uygun olarak, motor numaralarının trafik tescilde aranılan bir zorunluluk olmaktan çıkarılması ile ticari kayıpların önlenmesi amacıyla motor yenileme ve motor değişim işlemlerinin kolaylaştırılmasının sağlanmasını talep ediyor.”



İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Sunumu gerçektende Güvenlik huzur adına İnanılmaz Başarılı yapılan operasyonlardı

Özetlersek;



İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın Başarıları Ve Yaptıkları

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, görev süresi boyunca ülkenin iç güvenliğini sağlamak ve toplum düzenini korumak adına önemli başarılar elde etmiştir. Yaptığı etkili çalışmalarla halkın güvenliğini sağlama ve adaleti temin etme hedefi doğrultusunda önemli adımlar atmıştır.



Asayişin Sağlanması: Yerlikaya'nın liderliğinde, Türkiye genelinde asayişin sağlanması ve suç oranlarının düşürülmesi için çeşitli operasyonlar düzenlenmiştir. Özellikle organize suç örgütlerine karşı gerçekleştirilen operasyonlarla suçun önlenmesi ve suçluların adalet önüne çıkarılması sağlanmıştır.

Terörle Mücadele: Terör örgütleriyle etkili bir mücadele yürüten Yerlikaya, Türkiye'nin terörle mücadelesinde kararlılıkla hareket etmiştir. Güvenlik güçlerinin teröristlere karşı başarılı operasyonlarıyla terörün önlenmesi ve halkın güvenliğinin sağlanması amaçlanmıştır.





Toplumsal Düzenin Korunması: Yerlikaya, toplumsal düzenin korunmasıve kamu düzeninin sağlanması için çeşitli tedbirler almış ve önemli   adımlar atmıştır.

İş Dünyasına Destek: Yerlikaya, İstanbul Valisi olduğu dönemde iş dünyasının gelişimi ve ekonomik kalkınmanın sağlanması için çeşitli destekler ve teşvikler sağlamıştır. İş dünyasının üretim yapmasını teşvik eden politikalar izlemiş ve ekonomik büyümeye katkıda bulunmuştur.



İçişleri Politikalarının Geliştirilmesi: Yerlikaya, içişleri politikalarının geliştirilmesi ve güncellenmesi için çalışmıştır. Toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına uygun olarak iç güvenlik politikalarının oluşturulması ve uygulanması sağlanmıştır.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın başarıları ve yaptıkları, ülkenin iç güvenliğinin sağlanması ve toplum düzeninin korunması adına önemli bir rol oynamıştır. Halkın güvenliği ve refahı için gösterdiği çaba ve kararlılık takdirle karşılanmaktadır.

yilmazparlar@yahoo.com

9 Mart 2024 Cumartesi

Azerbaycan -Türkiye Gençlik Forumunda Neler Konuşuldu -Yılmaz Parlar

  

Azerbaycan -Türkiye Gençlik Forumunda Neler Konuşuldu

 06 mart 2024 Çarşamba günü  Azerbaycan Gençlik Vakfının desteği, Gençlerin Töhfesi Sivil Toplum Kuruluşunun organizatörlüğü, Yurtdışı Turkler Toplulukları Başkanlığı (YTB), Türkiye Azerbaycan Dernekler Federasyonu, Azerbaycan-Türkiye Gıda Güvenliği Sivil Toplum Kuruluşu, Yeni Çağ Medya Grubu, TİMBİR, Academix Gelişim ve Kariyer Merkezi paydaşlığı ile Küreselleşmede Kültürlerarası Dialoğun Rolü: “Azerbaycan Türkiye Uluslararası Gençlik Forumu” gerçekleştirildi.



 Her ne kadar Türk Toplumlarının kültürü ortak olsada; Küreselleşmede Kültürlerarası Diyalogun Rolü, Farklılıkların Birleştirici Gücü önemlidir.



 Küreselleşme süreciyle birlikte kültürlerarası diyalogun rolü büyük önem kazanmıştır. Kültürler arasındaki iletişim, anlayış ve etkileşim sürecini ifade eden bu kavram, küresel dünyada daha iyi bir anlayış, hoşgörü ve işbirliği ortamının oluşturulmasını hedefler



Küreselleşme, dünyayı daha da yakınlaştıran ve etkileşimi artıran bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreç, farklı kültürler arasında birçok zorluğu da beraberinde getiriyor. Ancak kültürlerarası diyalog, bu zorlukların üstesinden gelmek ve küresel toplumda birlikte yaşamanın yollarını bulmak için kritik bir öneme sahip.



Bu diyalog ile kültürel mirasın korunması, kültürel bozulmaların önlenmesi ve kültürel çatışmaların azaltılması sağlanır. İnsanların kendilerini ifade etme ve diğer kültürlerden öğrenme yeteneklerini geliştirerek küresel düzeyde daha ileri düzeyde bir karşılıklı işbirliği ortamı yaratır.



 Azerbaycan İstanbul Konsolosu Zaur Allahverdizade’nin katılım gösterdiği forum  saygı duruşu, Türkiye ve Azerbaycan'ın milli marşlarının seslendirilmesi ile başladı.

 Forumun açılış konuşmasında Azerbaycan Gençlik ve Spor Bakanlığı İctimai Konsey üyesi, Gençlerin Töhfesi STK başkanı Asim Valiyev, proje başkanı, Azerbaycan-Türkiye Gıda Güvenliği Sivil Toplum Kurluşu Başkanı Mehseti Hüseynova,



 YTB İstanbul Ofisi Koordinatörü Emre Oruç, İstanbul Konsolosu Zaur Allahverdizade, Türkiye Azerbaycan Dernekleri Federasyonu Başkan Vekili Parviz Mammadzade, Yeni Çağ Medya Grubu başkanı Agil Alesger, İstanbul – Türkiye Azerbaycan Dayanışma ve Kültür Derneği Başkanı Sefer Karakoyunlu, TİMBİR Başkan yardımcısı, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Adil Koçalan, Demokratik Azerbaycan için Gençler STK Başkanı Elmeddin Behbut,  Ak Parti İstanbul Gençlik Kolları Dış İlişkiler Başkanı Mustafa Kanyılmaz, Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğinin (BULTÜRK) yayın organı Bulgaristan Gazetesinin Bultürk Genel Başkanı Rafet Ulutürk yaptı.

 Forum kapsamında "Karabağ ve Batı Azerbaycan kültürel mirası" konulu oturum Azerbaycan Diaspora Enformasyon Merkezi Başkanı Toğrul Allahverdili moderatorlüğünde siyaset bilimcisi, gazeteci Güngör Yavuzaslan,  Ulusal Kanal haber spikeri Yeşim Eryılmaz, bloger-gazeteci Aysu Mola ve  aktivist, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi doktor adayı Rashid Mustafazade'nin katılımıyla devam etti.


 "Karabağ Zaferinin kazanılmasında Azerbaycan Türkiye stratejik müttefikliğinin önemi" konulu 2. oturum  Batı Azerbaycan araştırmacısı Anar Can Kıtay'ın moderatörlüğü, akademisyen, Diaspora Bakanlığı yetkilisi Cavid İsmayıl, Türkiye Azərbaycan Dernekleri Federasyonu koordinatörü Altay Mirzalıyev, gazeteci, aktivist Natiq Çıragzade, Kazak Türkleri Eğitim Araştırma Derneği Genel Sekreteri Orhun Akdağ ve Nihat Nesirzade'nin katılımıyla yapıldı.



 Karabağ, Transkafkasya'nın dağlık kesiminde yer alan tarihi ve kültürel bir bölgedir. Bu bölgeyle ilgili sorunlar 20. yüzyılın sonunda keskin bir şekilde alevlendi ve bu, Ermenistan ile Azerbaycan arasında karmaşık bir siyasi, bölgesel ve etnik çatışmayı temsil ediyordu.

 Karabağ, coğrafi olarak Azerbaycan toprakları içerisinde yer almasına rağmen, etnik açıdan ağırlıklı olarak Ermeni nüfusu barındırmaktadır. Bu nedenle bölge, yıllardır iki ülke arasında tansiyonun yükseldiği bir alan olarak bilinir.



 20. yüzyılın başından itibaren Karabağ meselesi tartışmalı hale gelmiş ve modern tarihte iki büyük savaşa yol açmıştır. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Karabağ topraklarındaki ilk silahlı çatışma 1980'lerin sonu - 1990'ların başında meydana geldi ve 1994 yılına kadar sürdü. Bu savaş sonucunda Ermenistan, Dağlık Karabağ ve çevredeki yedi bölge dahil olmak üzere bölgenin büyük bir bölümünü işgal etti.

 Ancak Karabağ'ın statüsüne ilişkin çelişkiler ve gerginlikler ortadan kalkmadı, tam tersine yoğunlaşmaya devam etti. 2020 yılında Azerbaycan, bölgedeki hakimiyetini tekrar sağlamak için bir askeri operasyon başlatdı.



Bu çatışma yaklaşık altı hafta sürdü ve Kasım 2020'de ateşkes imzalanmasıyla sona erdi. Azerbaycan, Dağlık Karabağ ve çevredeki yedi bölge de dahil olmak üzere bölgenin büyük bir bölümünün kontrolünü yeniden ele geçirdi.



 Çözüm arayışlarının sürdüğü bir mesele olarak hala gündemde yerini korumaktadır. Tüm tarafların çatışmaların sona ermesi ve bölgede barışın sağlanması için çaba harcaması beklenmektedir. Bu çatışmaların sona ermesiyle birlikte, bölgede istikrarın ve barışın sağlanması önemli bir hedef haline gelmiştir.

 Forum sonunda destekçilere ve konuşmacılara teşekkür plaketi, katılımcılara sertifika takdim edildi.

 yilmazparlar@yahoo.com

24 Şubat 2024 Cumartesi

27. Avrasya Ekonomi Zirvesi Ardından-Yılmaz Parlar

 27. Avrasya Ekonomi Zirvesi Ardından

 21-22 Şubat 2024 tarihinde WOW hotelde gerçekleşen Başkanlığını Dr. Akkan Suver’in yaptığı Marmara Grubu Vakfı 27. Avrasya Ekonomi Zirvesinin ikinci günü  “Yapay zeka: İnsanlığın geleceği ile hukuki alt yapı”- “Barışa duyulan özlem, kuşak ve yol 11 yaşında”- “Suyun peşinde bir ömür”  ve “Krizlerden istikrara: kapsayıcı bir dünya inşa etmek” oturumları düzenlendi.



 “Suyun peşinde bir ömür Süleyman Demirel 100 Yaşında” Başlıklı oturumun Murat Yetkin moderatörlüğünde; Dr. Aylin Cesur (TBMM 27. Dönem Milletvekili- 9. Cumhurbaşkanı Doktoru), Dr. Emilnda Constantinescu (Romanya Cumhurbaşkanı / 1996-2000), Hikmet Çetin (Türkiye Dışişleri Bakanı, TBMM E. Başkanı), Evgenia Gutul (Gagavuzya Özerk Bölge Başkanı), Dr. Mladen İvanic (Bosna Hersek Cumhurbaşkanı /2014-2018), Petru Lucinschi (Moldova Cumhurbaşkanı /1997-2001) konuşmacı olarak yer aldılar.



Türkiye'nin Siyasi Dehası Süleyman Demirel

Türkiye'nin siyasi sahnesinde unutulmaz bir iz bırakan Süleyman Demirel, bugünün siyasetçileri için hala bir ilham kaynağı olarak kalıyor. Demirel'in ölümünün ardından bile, onun liderlik tarzı, politik vizyonu ve ülkeye katkıları hala hatırlanıyor ve tartışılıyor



Demirel'in siyasi kariyeri, defalarca başbakanlık yapması ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin 9. ve 10. Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetmesiyle dolu dolu geçti. Onun liderliği altında Türkiye, ekonomik ve sosyal alanlarda önemli ilerlemeler kaydetti. Ancak, siyasi kariyeri boyunca da eleştirilere maruz kaldı ve tartışmalı dönemler yaşandı. Ölümünün üzerinden yıllar geçmesine rağmen herkesin kalbinde hala yaşayan bir siyasetçi olarak anılmaya devam ediyor. Demirel için anma oturum düzenlendi..



Türkiye'ye kazandırdığı yapılar ve projeler de hatırlatıldı. Hedeflerini, "her Türk vatandaşına bir çatı, bir iş, bir aş" olarak belirleyen Demirel'in, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasında önemli izler bıraktığı vurgulandı.

 Süleyman Demirel, Türk siyaset tarihinde önemli bir yere sahip olan bir liderdir Süleyman Demirel, Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde önemli bir figür olarak tanınıyor. Siyasi kariyeri boyunca, Demirel, ülkenin modernleşme ve kalkınma hedeflerine odaklanarak önemli reformları hayata geçirdi. Özellikle 1960'lı ve 1970'li yıllarda, Türkiye'nin sanayileşme ve altyapı projelerinde öncü rol oynadı.





Bugün, Türkiye'nin siyasi manzarasında, Süleyman Demirel'in mirası hala hissediliyor. Onun liderlik tarzı ve politik vizyonu, genç siyasetçiler için bir örnek teşkil ediyor ve ülkenin geleceği için bir rehber niteliğinde olmaya devam ediyor. Demirel'in vefatının ardından bile, onun hizmetleri ve katkıları, Türkiye'nin modern tarihinde önemli bir yer tutmaya devam ediyor.

Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik zorlukları aşmak için büyük çaba sarf etmiştir. Demirel, özellikle 1960'lı ve 1970'li yıllarda

liderlik vasıfları, demokrasiye olan inancı ve halka olan yakınlığıyla hatırlanacak bir siyasetçi olarak anılmaya devam edecektir.



Bilge insanlar oturumu

Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenen 27. Avrasya Ekonomi Zirvesindeki son oturumda Cumhurbaşkanları konuşmacıydı.  “Krizlerden istikrara: kapsayıcı bir dünya inşa etmek” Bu oturumun konuşmacıları Abdullah Gül ile birlikte 22 eski cumhurbaşkanları yer aldı. Abdullah Gül video konferansla katıldı.



Cumhurbaşkanları, bölgedeki ticaret ve yatırım potansiyelini değerlendirdi. Bölgesel ekonomik istikrarı ve finansal iş birliğini güçlendirmek adına adımlar atmaya karar verildi. Kredi mekanizmaları, finansal piyasalar ve para birimleri arasında entegrasyon konuları ele alındı.

 Toplantıya katılan liderler, dijital ekonomi ve yenilikçi teknolojilere yönelik destekleyici politikaları konuştu.



 Toplantıda, bölgesel ekonomik entegrasyon ve serbest ticaret anlaşmaları konusu da ele alındı. bölgedeki ekonomik sürdürülebilirlik ve çevresel sorunlar konusunda da görüş alışverişinde bulundu. Yeşil ekonomi ve temiz enerji projelerinin desteklenmesi görüş bildirildi.



 KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, zirvede yaptığı konuşmada, zirvede birçok ülkenin temsilcisine seslendiğinin memnuniyetle belirtti. Tatar, bölgedeki sıkıntılara işaret ederek, Kıbrıs Türk halkının maruz kaldığı saldırıları anımsattı. 1974'te Türkiye'nin garantörlüğüyle adaya barış getirildiğini ve Kıbrıs Türk halkını saldırılardan kurtardığını vurguladı. Kıbrıs Türk halkının devletini kurduğunu ve federal çözüm çabalarının sonuçsuz kaldığını belirtti. Tatar, Kıbrıs Türk halkının egemenliği ve bağımsızlığından vazgeçmeyeceğini ve adada iki devletin işbirliğine dayalı bir anlaşma bulunabileceğini ifade etti. Ayrıca, Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız ambargoların kaldırılması çağrısını yineledi ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'de güçlü bir devlet olarak yer aldığını vurguladı. Tatar, Türkiye'nin adanın garantörü olduğunu ve ambargoların neden devam ettiği sorusunu uluslararası camiaya iletti.

 yilmazparlar@yahoo.com

31 Ocak 2024 Çarşamba

75. Hindistan Bağımsızlık Günü -Yılmaz Parlar

   75. Hindistan Bağımsızlık Günü 

İstanbul Hindistan Başkonsolosluk Cumhuriyet Bayramı'nın 75. yılını Görkemli kutlaması “Jai Hind”



Hindistan Cumhuriyet Bayramın 75. yılını kutlama kapsamında İstanbul Konsolosluğunca düzenlenen resepsiyonda ATA’mız anıldı. “Mahatma Gandi, Rabindranath Tagore, ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk birbirlerinden ilham almışlar ve hala milyonlarca vatandaşlarımıza ilham olmaya devam etmekteler.”



26 Ocak Hindistan Bağımsızlık Günü Kapsamında, İstanbul Hindistan Başkonsolosluğu tarafından düzenlenen ve coşkulu bir atmosferde kutlanan Hindistan Bağımsızlık Günü Resepsiyonda, Atamız Yine anıldı yine onur Misafir oldu. 



1938'de Ataturk'a övgüde, Rabindranath “Kemal, Yeniden Dirilen Asya İçin Bize Örnek Oldu.” demiştir

Hindistan İstanbul Başkonsolosu Mijito Vinito ve eşi Shin Jung Lee davetlileri karşılamasıyla başlayan, İstanbul Başkonsolosluğu tarafından Hilton Boshorus Hotelde düzenlenen, renkli coşkuyla kutlanan Hindistan'ın zengin tarihini ve kültürünü biraz daha yakından tanıma fırsatı veren Hindistan'ın bağımsızlık günü resepsiyonda Türk ve Hint toplumları, bir araya geldi.



Hindistan ve Türkiye arasındaki dostluğu ve işbirliğini güçlendirmenin yanı sıra, iki ülkenin kültürel bağlarını da pekiştirmeyi amaçlayan etkinliğe Başta İstanbul Vali Yardımcısı Özlem Bozkurt Gevrek, 

Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, İstanbul Ticaret Odası İTO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ahmet Özer, Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı ve Montenegro (Karadağ)  Balıkesir Fahri Konsolosu  Dr. Akkan Suver, TÜRSAB Temsilcisi Berna Akar olmak üzere yabancı Konsoloslar, Temsilcileri, Diplomatlar, Yerel Yetkililer İş- Siyaset Dünyası önde gelen isimleri Akademisyenler ve İstanbul'da yaşayan Hindistanlı vatandaşlar katıldılar.



26 Ocak Hindistan Bağımsızlık Günü kapsamındaki resepsiyon İki ülkenin Milli marşları "Jana Gana Mana" ve “İstiklal Marşı “nın söylenmesiyle başladı. Ardından Başkonsolos, Mijito Vinito bağımsızlık mücadelesinin anlamını vurgulayan bir konuşma yaparak, Hindistan'ın geçmişten günümüze olan evrimini ve bağımsızlık kazanma sürecini anlattı.



Genel olarak; Hindistan'ın Bağımsızlığından önce, 1930'dan itibaren her sene bu bayram “Purna Swarajya” günü ya da "Tam Bağımsızlık Günü" olarak kutlanıyordu ve buna uygun şekilde, ülke özgürlüğünü elde ettiğinde bugün anayasanın kabul olduğu gün olarak belirlendi. Hindistan'ın bağımsızlık süreci 19. yüzyılda başladı ve İngiliz sömürge yönetimine karşı birçok ayaklanma ve protesto gerçekleştirildi. 15 Ağustos 1947'de Hindistan, Britanya İmparatorluğu'ndan resmi olarak ayrıldı ve bağımsız bir ulus olarak kuruldu. Bu tarih, Hindistan'ın modern tarihindeki dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.



Başkonsolos, Mijito Vinito Özetle; “26 Ocak 1950 senesinde Hindistan Anayasa kabul edildi. Böylece Hindistan dominyonlukdan, Hindistan Cumhuriyetine dönüştü, Nobel ödüllü Rabindranath Tagore tarafından yazılan, 24 Ocakda Milli marş "Jana Gana Mana” oluştu. Hindistan Kurucu Meclisi tarafından kabul edildi. Ataturk, Tagore'a Türk edebiyatı ve kültürü hakkında 41 kitap göndermişdir. 1938'de Ataturk'a övgüde, Rabindranath Tagore, “Kemal Yeniden dirilen Asya için bize örnek oldu”demiştir.



Cumhuriyetlerimiz kurulurken, iki ülkenin sömürge sonrası mücadeleleri, Mahatma Gandhi ve Tagore gibi kişiliklerin bir nesil Türk halkına ilham vermesine izin veren bir bağlantı faktörüydü. Ve Türk gazetelerinin ve belgelerin kapsamında çok sayıda kanıt var. Büyük Türk halkıyla ilişkilerimiz tarih, kültür, dil ve toplumda derin köklere sahiptir. Karşılıklı saygı ve destek bu ilişkide tutarlı bir özellik olmuştur ve Türk arkadaşlarıma anlatmak istediğim gibi, bildiğimizden daha benzeriz. Korkunç deprem geçen yıl Şubat ayında aniden Türkiye'yi vurduğunda, Hindistan Türk halkıyla dayanışma konusunda “Dostluk Operasyonu” adlı insani yardım girişimi harekete geçti. Hindistan, arama kurtarma ekipleri, mobil alan, hastane ekipmanı ve yardım malzemesi gönderen ilk müdahale ekiplerinden biriydi. Benzer şekilde, Hindistan'daki Covid-19 Pandemi'nin zirvesi sırasında Türkiye, Hindistan'a önemli tıbbi malzeme gönderdi ve bu güçlü dostluk mükemmellikleri bağlarına değer veriyoruz” dedi



Başkonsolosluk, Bağımsızlık Gününü sadece bir kutlama değil, aynı zamanda Hindistan ile Türkiye arasındaki dostluğu pekiştirmek adına bir fırsat olarak değerlendirdi. Hindistan ve Türkiye arasındaki kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla yapılan çalışmalara vurgu yapılırken, gelecekteki işbirliği potansiyeline dikkat çekildi.

Başkonsolos, Mijito Vinito Ticaret ve ekonomik ilişkileri değerlendirdiğinde, ekonomi iş hacmi olarak, Türkiye ilişkisinin önemli bir boyutu 13 milyar dolardan fazla  olmasıyla ileri boyutlara geleceği inancını taşıdığını söyledi.



G-20 zirveleri ile söylem sonrası, Gençlik hakkında Hindistan ve Türkiye nüfusunun büyük bir parçası olduğunu, Gençlerin sınırları zorladığını ve yeni sınırları keşfetdiklerini vurguladı.

Hindistan ve Türkiye sanatda, mimaride, lezzetde ve dilde kendini gösteren derin tarihi ve kültürel bir bağa sahip, İki kadim uygarlıkdır. Halklar etkileşim halindedir.


 

Sahaja Yoga müzik ve dans  Group geceye renk katdı. Hind müziklerinden kısa çoşkulu konser verdi.  Hint danslarından oluşan gösteri ilgiyle izlendi. Çok beğeni topladı. 

Gösteri sonrasında kültürün bir parçası olan “Gastronomi” Hind mutfağından lezzetli seçkilerini davetliler tatdılar. Davetliler Hint tatlısı paket ikramıyla uğurlandılar. 

yilmazparlar@yahoo.com